top of page
  • Yazarın fotoğrafıBaştan Uca

EN YÜKSEKTEN

Güncelleme tarihi: 23 Eyl 2018

Geçen hafta yayınlanan yazımızda Ankara'nın pek çok müzeye ev sahipliği yaptığından söz etmiştik. Rahmi Koç Müzesi'nde gerçekleştirdiğimiz gezimizin ardından tarihin güzelliklerine tanıklık etmeye devam ediyoruz. Bu hafta iki durağımız var: Biri kültürleri ve geçmişi içerisinde barındıran, bir arkeoloji ve sanat müzesi Erimtan, bir diğeri de tüm ihtişamı ile Ankara'nın tüm güzelliğini en yüksekten görmenizi sağlayan Ankara Kalesi...


Erimtan Müzesi birbirinden özel parçalara ev sahipliği yapan büyük bir yapı.

Müze; mühendis koleksiyoner ve sanatsever Yüksel Erimtan'ın arkeoloji merakıyla, yıllar içinde biriktirdiği eserlerin bir koleksiyon haline gelişi ile ortaya çıkmıştır. Koleksiyon, Yüksel Erimtan’ın 1960’lı yılların başında Tarsus yakınlarında çalışırken, yerel dostlarının teşvikiyle Roma yüzük taşları almasıyla başlamış, sonraları yetkin arkeologların tavsiyelerinden faydalanılarak hem genişletilmiş, hem de belirli eser gruplarına odaklanmıştır.


Erimtan Müzesi içerisinde dikkatimizi en çok çeken özellik, parçaların birbirinden özel teknikler ile sergilenmesi. Birçok yerde rastlayamayacağımız özel teknikler ve tasarımlar kullanmış olan Erimtan, bu özelliği ile bize gezme kolaylığı sağladı. Duvarların içerisi oyularak meydana getirilen alanlarda sergilenen parçalar 'Aman dikkatli olalım bir şeyi düşürüp kırmayalım' düşüncesinden sizi kolaylıkla uzaklaştıracak cinsten.



Erimtan Müzesi'nin içerisine giriş yaptığımız alanda koleksiyon parçalarının sergilendiğini gördük. Bu arkeolojik parçalar ait oldukları dönemin hayat tarzını ve günlük yaşamını yansıtıyordu. Tabaklar, bardaklar, takılar, kemerler ve daha pek çokları...


Kemerlere işlenen figürlerin konuları av, ziyafet, askeri konular, dini konulardır. Bu kemerler üzerindeki figürler onu kullanan kişinin statüsünü belli eder. Kemerlerde bulunan ve önemli olan bir diğer özellik ise; ziyafeti konu edinen kemerlerde hayvanların soldan sağa koşarken, savaşı konu edinen kemerlerde hayvanların sağdan sola koştukları biçimde işlenmeleridir.


Merdivenlerden aşağı indiğimizde koleksiyonun devamı olan parçalar bizi karşıladı. Bu katta en çok dikkatimizi çeken parçalar, Yunan Tanrıları'nı simgeleyen heykelcikler ve pek çok döneme tanıklık etmiş olan paralar...


Duvarlar üzerinde yer alan ve dönemin özelliklerini yansıtan cümleler bizi en çok etkileyen özelliklerdendi.



Erimtan Müzesi'nin en alt katına indiğimizde Mehmet Aksoy- Şamanlar ve Mitler sergisinin olduğunu gördük. Bu sergi özellikle Şamanizm ile ilgilenenleri oldukça etkileyecek cinsten.



Pek çok heykele ve değişik tasarımlara ev sahipliği yapan sergi alanı konu hakkında en ufak fikri bile bulunmayanları dahi etkilyecek bir yapıdaydı.



Erimtan Müzesi'ndeki gezimizin ardından ikinci durağımız Ankara Kalesi oldu. Ankara Kalesi günümüzde pek çok yerli ve yabancı turiste kapılarını açan bir yer.


Kalenin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kentte askeri bir garnizon bulunduran Hititliler tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Buna karşın söz konusu düşünce arkeolojik verilere dayandırılarak doğrulanmamıştır. Hititlilerden bu yana hep aynı yerde bulunan, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular dönemlerinde birçok kez onarılan Ankara Kalesi, tepenin yüksek bölümünü kaplayan iç kale ve çevresini kuşatan dış kalelerden meydana gelmektedir.


Bu kadar köklü bir geçmişe sahip olan Ankara Kalesi değerini bugün tekrar kazanmaya çalışmaktadır. Ankara Kalesi'nin bizim için en büyük özelliği, tarihi ve yaşanmışlıkları içerisinde barındırmasına ek olarak yakınlarımızın anılarının da olduğu bir yer olmasıydı.


Akın ATAMAN (Yaren'in dedesi) bu geziye başlamadan önce bize burada geçirdiği yıllar hakkında pek çok anısını anlattı. Ankara'ya ilk yerleştiği dönemlerde ailesi ile buraya yerleşmiş olan Akın Dede'nin evini gezimiz sırasında görme şanısı da elde ettik.



Kale'nin şu an açık olan girişinden girdiğinizde karşınıza ilk çıkan sokağın sonunda (Yayçeken Sokak) yer alan ev yakınlarımızın bir zamanlar burada hayat sürdüğünü canlandırmamız için en güzel yapılardandı.


Kısa bir yürüyüşün ardından minik bir kızla yolumuz kesişti. 'Kale'ye mi çıkacaksınız?' demişti bize. Sonra cevabımızı beklemeden anlatmaya başlamıştı kaleyi, diğer girişinin şu anda kapalı olduğunu, nedenininse Atatürk'ün o alanda bulunan eşyalarının çalınmasının olduğunu belirtip cümlesini tek solukta bitirmişti. Bu güzel ve kısa bilgilendirmenin ardından kale merdivenlerine doğru yürümeye başladık.



Merdivenlere giderken geçtiğimiz yollarda ve merdivenlerden çıkarken birbirine karışan müzik sesleri kalenin ruhunu yaşatmaya çalışan Romanları karşımıza çıkardı. Tüm neşeleri ve müzikal yetenekleri ile ziyaretçileri eğlendirmeye çalışırken aynı zamanda para kazanmaya çalışıyorlardı.


Yüksek ve sayıca fazla olan basamakları çıktıktan sonra işte karşımızdaydı. Bütün ihtişamı ile Ankara...


Ankara'ya en yüksekten ilk kez orda bakmıştık. Ankara'nın görüntüsüne bakarken bir zamanlar aynı kalede aynı yerden başka insanların o dönemdeki yerleşim alanına baktığını bilmek bize yaptığımız işin ne kadar güzel olduğunu düşündürdü.



Kale'nin bu kadar güzel yanlarının olmasına karşın en kötü tarafı olarak değerlendirdiğimiz kısmıysa düşmelere karşı hiçbir önlemin olmamasıydı. Buna rağmen restore edilmesini de talep edemiyoruz; çünkü malum ülkemizde restorasyonlar beklenenden çok farklı çıkabiliyor...


Yine de Ankara'ya en yüksekten bakmak paha biçilemez bir duygu....


Bol okumalar, bol gezmeler!

Yaren & Zeynep


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page